Ömer es-Sühreverdî Hazretleri, Zencân’ın Sühreverd kasabasında (H. 539) 1145′te dünyaya gelmiştir.’ Babasının adı Muhammed’dir ve soyu Hz. Ebu Bekir (ra)’e ulaşmaktadır. Bu silsile şu isimler üzerinden ilerler: Ömer b. Muhammed b. Abdullah b. Muhammed b. Abdullah Ammûye b. Sa’d b. el-Huseyn b. ei-Kâsım b. Alkame b. en-Nadr b. Muaz b. Abdurrahman b, el-Kasım b. Muhammed b. Ebu Bekir es-Sıddîk (ra).
Şihabuddin Ömer es-Sühreverdî, Şeyhu’l-İslâm, Şeyhu’ş-Şuyûh lakablarıyla tanınmıştır. Künyesi Ebû Abdullah ve Ebû Hafs’tır. Hz. Ebu Bekir (ra) neslinden geldiği için el-Bekri, el-Kureşî ve et-Teymî gibi nisbelerle de anılır.
Sühreverdî Hazretlerinin ailesi içinden pek çok tanınmış alim ve sûfî zuhur etmiştir. Amcası, Nehcü ‘s-Sülûk adlı, siyasî etik konusundaki değerli eserin sahibi, Ebu’n-Necib Ziyâuddin Abdulkahir es-Sühreverdî’dir. Babası Ebu Cafer Muhammed es-Sühreverdî, büyük dedesi Abdullah b. Sa’d Ammûye’dir.
Uç fikirlerinden dolayı (585)1190′da Haleb’de idam edilen, Sühreverdî Maktul olarak tanınan Yahya b. Habeş es-Sühreverdî (548/1154-585/1190) ile nisbe benzerliği dışında bir akrabalığı yoktur.
Hz. Ömer es-Sühreverdî, doksan yıllık uzun ömründe, altı Abbasî halifesinin saltanatını görmüştür. Bu halifeler, Muktefî li-Emrillah (530/1135-555/1160), el-Müstencid Billah (555/1160), el-Musta’zî Billahi (566/1170-575/1179), en-Nâsır li-Dînillah (575/1179-622/1125), ez-Zahir Billah (622/1225-623/1226) ve el-Mustansır Billah (623/1226-640/1243) olarak sıralanır.
Yine bu dönemde, doğudan Moğol istilası ve batıdan Haçlı saldırılarıyla, İslâm dünyası büyük tehditlere maruz kalmıştı. Sosyopolitik hareketliliğin en üst seviyede olduğu bu zaman diliminde, Hz. Ahmed er-Rifâî (578/1182), Hz. Abdülkadir Geylânî (561/1160), Hz. Necmedîn-i Kübrâ (618/1221), Hz. Muhyiddin İbnü’l-Arabî (638/1240) gibi tasavvufun abide şahsiyetlerinin zuhur ettiği görülür.
Hz. Ömer es-Sühreverdî, on altı yaşına kadar memleketi Zencân’ın Sühreverd kasabasında ilk tahsilini yaptı. Altı aylık iken babasının vefat ettiği için, bu dönemdeki tahsilini amcası Ebu’n-Necîb es-Sühreverdî ve diğer aile yakınlarından almıştır.
Ebu’n-Necîb es-Sühreverdî, yeğeni Ömer es-Sühreverdî’yi on altı yaşındayken, yüksek tahsil için Bağdat’a götürür. Orada müderrislikle meşgul olan Ebu’n-Necib bir süre sonra Şam ve Kudüs’e gider. Oradan dönüşte Bağdad’da kendi medrese ve zaviyesinde ders vermeye başlar. Hz. Ömer es-Sühreverdî yirmi dört yaşında, amcası Ebu’n-Necib’i kaybeder. Sekiz sene boyunca İslam ilimlerinde yüksek tahsil gördüğü Bağdat’tan ayrılarak, Basra’ya gider. Orada Ebu Muhammed Abde’l-Basri (499/1105-572/1176)’nin sohbetlerinde bulunur. Daha sonra Ebu’s-Suûd el-Bağdâdî ile görüşür. Bir süre ilm-i kelamla meşgul olur. Hz. Sühreverdî bütün bunlardan sonra, uzlete çekilerek insanlardan uzaklaşır. Manevi olgunluğa ermesinin neticesinde, amcasının Dicle kıyısındaki medrese ve tekkesinde dersler ve vaazlar vermeye başlar. Etrafında büyük bir müntesip halkası oluşur.
Hz. Ömer es-Sühreverdî bu süre boyunca Halife Nasır li-Dinillah ile irtibat halindedir. Fütüvvet teşkilatının kurucusu olan bu halife, hadis rivayet edecek derecede bir ilmi olgunluğa sahiptir. Halife Nasır, Hz. Sühreverdî için bir tekke inşa ettirmiştir. Ona derin saygı duymakta, her işte ona danışmakta, onun fikrine itibar etmekte ve duasını almaktadır. Güvenilir kaynaklar, onun Hz. Sühreverdî’ye intisap ettiğini kaydeder.
Halife, Hz. Sühreverdî’yi Bağdad’daki tekkelerin nikap mürşidi kabul ederek, ona ‘Şeyhu’ş-Şüyûh’, ‘Şeyhü’l-İslâm’ ve ‘Şeyhü’l-Irak’ unvanlarını verir. Halife Nasır li-Dînillah, devrin siyasi çalkantıları içinde, civar bölge yöneticileri ile sürekli diplomatik irtibat halindedir. Bu noktada, Hz. Sühreverdî’nin, sefaret göreviyle sık sık çeşitli bölgelere gittiği görülür.
Hz. Sühreverdî, Şam’daki Eyyubi Sultanlarından Melik Eşref’e birkaç defa elçi olarak gitmiştir. 1217′de Harezm Sultanı kalabalık bir ordu ile Bağdad’ı almak üzere yola çıktığında, Halife Nasır onu durdurmak üzere Hz. Sühreverdî’yi eİçi olarak gönderir. Onun bu siyasî kişiliğinin teşekkülünde, amcası Ebu’n-Necib es-Sühreverdî’nin büyük rolü olduğu düşünülebilir. Ebu’n-Necib, sultanlarla temas hâlinde bir sûfî idi ve onları uyarmak üzere çok kıymetli eserler telif etmişti. Hz. Sühreverdî, Bağdat halifesinin bir mektubunu yetmiş sekiz gibi ileri bir yaşta olmasına rağmen Konya’ya Alaeddin Keykûbâd’a götürmüş, yolda Malatya’ya uğrayarak orada Minâdü’l-İbâd yazarı ünlü sûfî Necmüddin Daye ile görüşmüştür. Konya’ya giden Sühreverdî orada Alaaddin Keykubad’la görüştükten sonra, Mevlânâ’nın babası Sultanu’l-Ulemâ ile bir araya gelmiş, onunla sohbetler yapmıştır.
Vefatına az bir zaman kala görme duyusunu kaybeden Hz. Sühreverdî, doksan yaşında, (1 Muharrem 632) 26 Kasım 1234 tarihinde Hakk’a yürümüştür. Verdiyye’deki dergahında medfundur.