Karabâş-ı Veli Hazretleri
Karabâş-ı Veli Hazretleri (ks), Halvetiyye-Şâbâniyye tarikatının Karabâşiyye kolunun piri ve kurucusudur. Hicri 1020 senesinde (1611) Arapgir’de doğdu. Asıl adı Alâeddin Ali’dir. Boyu uzun olduğu için “Atvel”, siyah Halvetî tacı sardığı için “Karabaş”, pek çok kerameti görüldüğü için “Velî” lakabını almış ve son iki lakabıyla meşhur olmuştur.
İlk tahsilini Arapgir’de ve Çankırı’da yapmış, daha sonra İstanbul’da Fâtih Medresesi’nde öğrenimini sürdürmüştür. Bu yıllar esnasında tasavvufa gönül vererek Kastamonu’ya gitmiş ve Şeyh Şâbân-ı Velî Dergâhı postnişini İsmail Çorûmî’ye intisap etmiştir. Kısa sürede şeyhinin güvenini kazanan Karabâş-ı Velî Hazretleri, henüz seyr-ü sülûkünü tamamlamadan önce, dervişler arasında çıkan bazı anlaşmazlıkları halletmek üzere Çankırı’ya gönderilmiştir. Kastamonu’ya döndüğünde İsmail Efendi vefat etmiş olduğundan, seyrü sülûkünü yerine geçen oğlu Mustafa Muslihuddin Efendi’nin yanında tamamlamıştır.
Karabâş-ı Velî Hazretleri, Mustafa Muslihuddin Efendi’nin vefatı üzerine (1072/1662) Kastamonu’dan ayrılıp, yaklaşık yirmi yıl Arap ülkelerinde seyahat etmiştir. Bu seyahat döneminin sonunda, 1081 senesinde (1670) Üsküdar’a gelerek Rum Mehmed Paşa Camii’nde inzivaya çekilmiştir. Dört yıl süren bu dönemin ardından, Üsküdar Vâlide-i Atîk Camii Zaviyesi’nde meşihat ve caminin vaizliği görevine başlamıştır. 1090 (1679) senesinde Limni adasına sürgüne gönderildiği bilinmektedir. Sürgün sebebi konusunda çeşitli rivayetler bulunmaktadır. Bir rivayete göre, vaazlarında zahir ulemâsının kabul edemeyeceği tasavvufî konulardan bahsettiğinden dolayı, şiddetli tenkitlere mâruz kalmış, ayrıca cahil dervişler arasında bazı uygunsuz söylentiler yayıldığı için ortalığı yatıştırmak üzere sürgün edilmiştir. Zamanın padişahı IV. Mehmed’in kendisine olan meylini tehdit olarak görenlerin tertibine uğramış olması, sürgün sebebi konusunda daha kuvvetli bir ihtimal olarak görülmektedir. Karabâş-ı Velî Hazretlerinin, kendisi gibi bir Halvetî şeyhi olan, ancak aralarının açık olduğu anlaşılan Niyâzî-i Mısrî ile Limni’de aynı yıllarda ikamete mecbur edilmesi de dikkat çekicidir.
Karabâş-ı Velî Hazretleri, dört yıl kadar süren bu sürgün hayatından sonra 1094’te (1683) tekrar Üsküdar’a dönmüştür. Padişahın yeniden ona yakınlık göstermesi Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın harekete geçmesine sebep olmuştur. Mustafa Paşa, padişahın kendisini hacca göndermek istediğini, bunun için de gereken parayı gönderdiğini kendisine bildirmiştir. Paşanın gerçek niyetini anlamış olduğunu uygun bir biçimde kendisine dile getiren Karabâş-ı Velî Hazretleri, hacca gitmek üzere İstanbul’dan ayrılmıştır. Hac dönüşü bir müddet Medine’de ikamet etmiş, bu sırada halifelerinin sonuncusu olan Bolulu Mustafa Efendi’ye hilafet vermiştir. Daha sonra, Mısır’a dönen hacı kafilesine katılarak Medine’den ayrılmıştır.
Kahire yakınlarında konakladıkları yerde, hava gayet açık olduğu hâlde, bir sel geleceğini keşfederek durumu hacılara bildirmiş ve topluluğu selden kurtarmıştır. Bu olaydan kısa süre sonra, hicrî tarihe göre yetmiş yedi yaşındayken, Geylân köyünde hastalanan Karabâş-ı Velî Hazretleri, 8 Safer 1097 (4 Ocak 1686) tarihinde Hakk’a yürümüş ve Şeyhü’l-Gazzâlî ismiyle tanınan bir zatın türbesi yakınına defnedilmiştir. Üç oğlundan Mustafa Ma’nevî (ö. 1114/1702) Sokullu Mehmed Paşa Zaviyesi meşihatinde bulunmuştur; divan sahibi bir şair olup Üsküdar’da Nasûhî Dergâhı naziresinde medfundur. Adnî Hasan Çelebi (ö. 1125/1713) Kahire’de Karameydan’da Kırklar Makamı diye bilinen dergâhta şeyhlik yapmıştır. Diğer oğlu Hüseyin Çelebi ise irşada icazetli olmakla birlikte Karabâş-ı Velî onu herhangi bir beldeye tayin etmemiştir.
Binlerce kişiye biat verdiği ve yüzlerce halife yetiştirdiği kaydedilen Karabâş-ı Velî Hazretleri, çeşitli halk kesimlerinden Sultan IV. Mehmed’e kadar geniş bir kitleyi etkilemiştir. Padişahın devran zikri yaptırması için bir halifeyi saraya göndermesini istediği, Karabâş-ı Velî Hazretlerinin de halifelerinden Ünsî Hasan Efendi’yi görevlendirdiği bilinmektedir. Başka tarikatlara mensup dervişleri kendi tarikatları üzere terbiye etmesi ve bu yolla pek çoğuna bulundukları tarikata göre hilâfet vermesi Karabâş-ı Veli Hazretlerine özgü bir seyrü sülük usulüdür.