Seyyid Ahmed el-Bedevi Kahire’ye geldiğinde Mısır Sultânı, onu büyük iltifatla karşılar ve misafirhânesinde ağırlar. Bu sırada Mısır’ın Tanta bölgesinde bulunan meşhur âlimlerden Hasan Saîg ve Seyyid Sâlim Magribi, Seyyid Ahmed-i Bedevî’nin geleceğini haber alınca, Tanta’dan ayrılıp başka bir beldeye yerleşirler. “Buraların asıl sahibi geliyor. Onun bulunduğu yerde bulunmak bize yakışmaz; ona yakın bulunmakla, ona karşı edebde ve hizmette kusur etmekten korkarız,” dedikleri rivayet olunur.
Seyyid Ahmed el-Bedevi Hazretleri, Tanta’ya yerleştikten sonra, zamanla şöhreti kulaktan kulağa yayılır. Çeşitli ülkelerden ismini ve kerametlerini duyan insanlar, feyz almak üzere kapısına gelirler. Kuzey Afrika Bedevilerinin adeti olduğu üzere, yüzünü daima bir peçe arkasında gizlediği için, Bedevi ismiyle ve Peçeli Sultan lakabıyla tanınır.
Dünya malına ve hırslarına kalbinde yer yoktur; üzerine giydiği elbise ve başına sardığı sarık, eskiyip kullanılmayacak hâle gelmedikçe yenisini giymez. Devamlı oruç, zikir ve murakabe halindedir. Gözlerini semâya diker ve gece gündüz o halde kalır; devamlı güneşe bakmasının sonucunda, gözlerinin ateş koru renginde olduğu söylenir.
Seyyid Ahmed el-Bedevi Hazretleri, müridleri arasında, çocuk yaştan itibaren öğrencisi olan Abdül’âl’e ve Abdülmecîd’e bilhassa ilgi ve ihtimâm gösterir. Rivayet odur ki, Abdülmecîd birgün dayanamayıp, Şeyhinin yüzünü görmek ister. Peçenin ardındaki yüzünü hiç göremediğini, artık görmemeye dayanamadığını söyler ve yüzünden örtüsünü açmasını taleb eder. Seyyid el-Bedevi; “Ey Abdülmecîd! Yüzümü görmeye dayanamazsın. Bu bakış, bir can mukâbilindedir” buyurur. Abdülmecîd; “Ey efendim! Yeter ki mübârek yüzünüzü göreyim, ölürsem de razıyım,” cevabını verir. Bunun üzerine Seyyid hazretleri örtüsünü kaldırır. Abdülmecîd, Şeyhinin cemâlini görür görmez yere düşer ve rûhunu teslim eder. Abdül’âl ise, Şeyhinin vefâtına kadar yanında kalır ve vekili olarak talebelere feyz vermek ve onları yetiştirmek vazîfesini üstlenir.
Kaynaklarda belirtilir ki, Seyyid Ahmed el-Bedevi hazretleri, müridlerini teveccühle irşad eder ve konuşmazdı. Halîfesi Abdül’âl dışarıdan, câhil, mânevî terbiyeden mahrûm, gâfil bir kişiyi huzuruna getirince, Seyyid hazretleri nazar buyurarak, o kişiyi mânevî hâller ve yüksek derecelerle yükseltirdi. Daha sonra da, bu kişileri başka beldelere irşad vazifesiyle gönderirdi. Müridleri terbiye etmesi ve yetiştirmesi, bu şekilde idi. Sadece bakışıyla, onları uzun yıllar zahmet ve meşakkat çekmekle elde edilen derecelere bir anda yükseltirdi.
Çoğu büyük evliyaya olduğu gibi, bu büyük zâta da karşı çıkanlar, büyüklüğünü inkâr edenler olmuştur. Menakıbnameler, bu kişilerin başlarına gelen çeşitli belâlar ve sıkıntıları anlatır. İçlerinden çoğu hatalarını anlayıp, tövbe ederek Seyyid Ahmed el-Bedevi’nin müridlerinden olmuştur.
Seyyid Ahmed el-Bedevi Hazretleri, 1276 (H.675) senesinde Mısır’ın Tanta şehrinde vefat etmiştir. Kerâmetleri vefâtından sonra da devam etmiştir. Kabr-i şerîfi üzerine yapılan türbede, vefat yıldönümünde her sene Mevlid-i şerîf ve Kur’ân-ı Kerîm okunması, büyük bir festival ve tören düzenlenmesi, İslam alemi içinde önemli bir gelenek haline gelmiştir.