Kainatın her bir parçasının bir şekilde bütünü yansıtıyor olduğu kabul gören manevi bir görüştür. Güncel maneviyat, yazılmış olan modelini güncel bilimden almıştır. Bu mefhum, her zaman Tasavvuf’ta varolagelmiş ve ifadesini insanın, okyanusla birleşebilen bir damla olduğu fikri ile değil fakat okyanusu muhteva eden bir damla olduğu fikri ile bulmuştur.
Tüm ilahi vasıflar, insan kalbinin içine gizlenmiştir ve insanın, inayetle olan işbirliği sonucu, bu vasıflar uyandırılabilir ve gösterilebilirler. Biz insanlar, içimizde olgunlaşma ya da tamamlanma potensiyelini taşırız, bütün olan Varlık’la olan yakın ilişkimizi kendimizden yansıtacak şekilde deneyimlemek için. İnsanın en yüksek manevi becerisi, İnsan-ı Kamil (Olgun İnsan) kelimesi ile ifadesini bulur.
İnsani olgunluk, ortalama bir insanın perspektifinde görülebilir değildir; aynı şekilde de bilim, sosyoloji, felsefe veya psikoloji tarafından başarılı bir şekilde teorize edilip, açıklanamamıştır, Yaratıcı’nın insana verdiği bir hediyedir. Doğa’nın kalbinden, insanlıkla bağlantılı diyaloğunun sonucu gelen bir tekliftir. Doğa final meyvesini doğurduğu zaman, tamamlanmışlığın vasıflarını ifade ederek, Doğa’nın sesi ve zekası ile konuşan bu kişi Olgun İnsan’dır. İnsan olgunluğu bizim doğuştan gelen kaderimizdir. Ve bizim, inayetle bilinçli işbirliğimizi talep etmektedir. Bizim özsel insanlığımızla ilgili bilebileceğimiz şeyler, olgun insan haline gelmiş olanlardan gelmektedir; ki onlar, Yaratıcı Güç’ün rehberliğini kendi kalpleriyle dinleyebilenlerdir.
Tasavvuf aynı zamanda Hz. Muhammed (sav) ile başlamak üzere bir çok evliyanın ve ustanın hayatı ve öğretileri ile tanıklık edilen bu olgunlukla ilgili çok açık bir anlayış sergiler.
Yaşadığımız zamana elverişli maneviyat, insani tamamlanmanın gerçeğinin merkezine oturmuş olmalıdır. Eğer ki başka herhangi bir kısmi insan tanımı ile temellendirilirse yetersiz olacaktır. Bu yetersizliği takviye etmek için ne aranırsa aransın, eğer başlangıç noktası insanın bütünlüğünden az ise sonuç insanın çarpık bir versiyonu olmuş, olacaktır.
Olgun olan insanın yani İnsan-ı Kamil’in vasıfları, gerekli şekilde insan doğasına yansımış olan Allah’ın vasıflarıdır. Allah’ın sayısız vasfı vardır ve bunların doksan dokuz tanesi Kur’an’da geçmektedir. Bunların bir kısmı, bir insanın gündelik vasıflarıdır: görmek, duymak, konuşmak, irade, hayat, farkındalık. Mutasavvıf farkındadır ki bunlar insana, Mutlak Varlık’tan yansımaktadırlar. Olgun insan olmak da, günlük hayatta daha daha da fazla ilahi nitelikleri yansıtabiliyor olmaktır.
Bu dünya, ilahi niteliklerin aynasıdır, tezahür sahnesidir. Bu nitelikleri kalpte tanıyabilmek aynı zamanda bunları gerçek hayatta tanıyabilmek manasına gelir. Birlik’in (tevhid) sahasında ayrım yoktur. Bu sebeple de insan hayatı ve manevi hayat arasında herhangi bir çelişki de yoktur. Sadece, insan hayatı izole edilmiş egonun ilüzyonları ve arzuları tarafından şekillendirildiğinde bir karikatüre indirgenir, bütünlüğünün çarpıtılmış bir haline. Diğer deyişle, tamamen insan olmak, manevi kaderimizi tamamlamaktan geçer.